Başlamadan söyleyeyim yayın enstrümanları yani ortamlar bu yazının konusu değil. Keza yayıncılığı basılı-süreli-süresiz, görsel, işitsel, merkezden, kitleden, iten-çeken olarak dallandırdığımızda her ortamın kendi sınır ve olanaklarından ayrı ayrı bahsetmek gerekecek. Böyle bir yelpazede ise kaybolmamak elde değil.
Kaybolmak değil de netleşmek gerekirse…
Klasik medya modelinde iki temel yayıncılık yönteminden söz etmek mümkün. Bunlardan ilki ticari yayıncılık, diğeri ise reklamsız yayıncılık.
Ticari Yayıncılık: Belirlediği kitleye en geniş düzlemde hitap ederek, reklam gelirleri ve yan menfaatler ile hayatını sürdüren yayıncılık anlayışıdır. Buna CNN, NYT, Hürriyet, Pilli Network ve Düğümküme örnek olarak gösterilebilir.

Reklamsız Yayıncılık: Ya toplumun geneline zaten ulaşan ve toplum adına yayıncılık yapan kurumlarda, ya da belirli bir politik düşünceyi yaymak amacıyla araç olarak kullanılan yayın organlarında hakim olan modeldir. BBC ve Harun Yahya International reklamsız yayıncılığa örnek olarak gösterilebilir.
Bu aşamada yayıncıları da ikiye ayırmak mantıklı olacak.

Devlet Yayın Organları: BBC, TRT gibi devlete ait yayın organlarıdır. Bunlardan kimileri reklam alırken, kimileri ise devletten aldıkları özel bütçe ile yayın hayatlarını sürdürürler. Bizim TRT’nin reklam alması dönem dönem yakın tarihimizde tartışılagelmiştir.
Serbest Yayıncılar: Serbest pazar ülkelerinde yani aşağı yukarı tüm dünyada serbest yayıncılar her türlü ortamı kullanarak ve çoğunlukla reklam alarak hayatlarını sürdürürler. Bu yayıncılardan kimileri yayın organlarını ticari veya politik amaçları doğrultusunda araç olarak da kullanırlar. Doğuş Yayın grubunun menfaati daha çok araba satmak iken, yaradılış düşüncesini savunan yayıncılar ise çıkar ağlarını genişletmeyi hedefler.
Peki zaten içinde doğduğumuz bu medya modelinde neler değişti?
Blog, yani we-blog yani web günceleri uzunca bir süredir hayatımızda. 5 yıl önceki web’in fotoğrafını çektiğimizde paldır küldür bir “aktarım” yapıldığını söyleyebiliriz. Tüm yayın organları web sürümlerini oluşturuyor, kimileri bunu da yine parayla satmaya çalışıyordu. Oysa bugün köşe yazarlarının blogları, haberlerin yorum bölümleri var. Yani okuyucunun katılımı artı.

Ama daha da önemlisi haberin üretim şekli değişti. Haberi sen, ben yapabiliyoruz artık. Hatta bana gerek yok sen tek başına da yapabiliyorsun. Yayıncılık dünyasının 1500 yıllık tarihindeki en önemli anlardan birine tanıklık ediyoruz. İnsanlık tarihinde düşüncenin özgürlüğü açısından da blogların önemli bir yeri olduğuna inanıyorum.
Fakat..sen-ben gerçekten yayıncı olabilir miyiz? Biz yayıncılıktan anlar mıyız? Bu yazının temel motivasyonu aslında bir süredir zihnimi meşgul eden bu sorular. Bilgi kirliliğinin bir adım ötesine nasıl geçebiliriz?
Çalışma hayatına uluslararası bir yayın kuruluşunun türkiye ayağında stajyer olarak başladım. Bu dönemde saha techizatını donanıp Afganistan’a, Filistin’e giden tanıdıklarım oldu. Dünyanın dört bir yanındaki cephelerde saç-sakal haber yapan bu gazetecileri bir tarafa koyuyorum, evinin yanına bomba düşen blogcu’yu diğer tarafa.. Bir tarafta aldığı para karşılığında mesleğini yapan ve doğal olarak meslek ilkelerine liyakat eden haberci, diğer tarafta haberin kaynağında, hatta doğal olarak da tarafı olan senin benim gibi bir insan duruyor.
Evinin yanına bomba düşen adamın yazdıkları okuyucuyu pek tabi etkileyebilir. Peki ama ben bu bilgiyi nasıl teyid edebilirim? Yan tarafta patlayanın sadece bir tüp olmadığının garantisini kim verebilir bana? Bu haberin imtiyaz sahibi, yani yalanlanması durumunda hukuki sorumluluğunu üstlenen kimdir?
Cephedeki gazeteci bu sorumluluk ile haber yapıyor. Blog habercisini benzer bir akreditasyona tabi tuttuğumuzda da doğal olarak yeni öbekleşmeler yani yeni medya grupları üretiyoruz. Haberi yapan sen-ben olmuyoruz yine..
Konuyu savaş muhabirliğine indirgemek belki çok doğru değil. Ama tüm haber alanlarında benzer çıkmazlara girmek mümkün. Bugün bilimum blogdan Apple’ın Çin’de paketlediği ürünleri görebiliyor ve bir sonraki ürünü hakkında spekülasyonları takip edebiliyorum. Bu kaynaksız, imtiyazsız haberler benim satın alma kararımı da etkileyebiliyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün..